27 Nisan 2010 Salı

sesini beklerken


Şimdi kumsalda bana okuduğun satırları düşünüyorum, o an sadece sesini dinlemiştim kelimeler

kendi yer almıştı beynimde. Beni ayakta tutan her sabah kelimelerin birini hatırlamaktı ve her

akşam mısraları tamamlamak,

Sonunda tamamladım tüm mısraları, beni ayakta tutan kelimeler mısraları tamalayınca artık

ayakta duramaz oldum ve önünde diz çöktüm, ve güneşin batıp gecenin gelmesini bekliyorum.

Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
utandırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı.
gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte
gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.’

Bana romeo’mu ver; sonra öldüğünde
al da küçük yıldızlara böl onu;
onlar göğün yüzünü öyle bir süsleyecektir ki,
bütün dünya gönül verip geceye,
tapmayacaktır artık o muhteşem güneşe…

12 Nisan 2010 Pazartesi

kızıl gecenin güneşi


sigaranın dumanı gözümden akıp geçiyor, sanki sis daha bir kalın gözüküyor şimdi.

sis iki dağ arasından vadiye akarken sanki boğazı gördüm karşımda, belki son kez bir gözüktü bana


duydunmu şimşeğin sesini, gördünmü bulutta yansımasını ?

hani sormuştun kalp kırıldığında nasıl bir ses çıkar diye, bende sana diyorum şimdi ne sesi vardır

nede ışığı şimşek gibi , kalbe geceyi vermişlerdir kırıldığında saklasın kendini karnlıkta ve

sessizlikte...

8 Nisan 2010 Perşembe

zamandan önce



Seni bana hatırlacak bir kelime bilmezdim, zaten bilsem, kendime bile söylemez beynimdeki seni değiştirmezdim.

Kelimeler olmadan yaşardım, yazmaz sadece bakar, duymaz sadece düşünürdüm.

Sana geleceğimi söylediğim günden sonra konuşmadım da zaten, yanına gelemiyeceğimi bilsen bile

bekledin benim ateşte yürümemi, oraya gelmemi,

ama olmadı ateşten geçsemde içimdeki kor

benden geçmedi...